Mayıs 11, 2020

1. Gün | Modern Dünyanın Dahisi: Freud

Ben geldim! Şaşırtıcı ama buradayım. Dün çok yoğun bir gün olmasına rağmen ilk belgeseli izledim :)

Antik Dünyanın Dâhisi | Netflix

Bu belgesel serisinde Netflix'te denk geldim, bir saatti ve Freud oldum olası ilgimi çekmiştir. Neden olmasın diyerek başladım.

Belgesellere karşı bir önyargım var, neden bilmiyorum. Belki henüz doğru zaman gelmeden izlemek için kendimi zorladım ve soğudum, hatırlayamıyorum. Önyargıları yıkmak lazım hayatta, en önemlisi de kendimize karşı olanları. Bunu başka bir yazıda anlatabilirim aslında, şu an belgesele dönelim :) 

Freud GIF | Gfycat

Beklediğimden çok daha güzeldi. Görseller şahaneydi ve röportaj yapılan insanların alanlarındaki bilgileri ve özgüvenleri izlerken insana doğru bilgiler alıyorum güveni veriyordu. 

Bu arada söylemeden edemeyeceğim dün Dünya Psikologları Günü idi. O güne denk gelmesi ayrıca güzel oldu bu belgeselin. Ardından puro yakamıyoruz belki ama izindeyiz Freud, selamlarımızı yollayalım...


Belgesel dizisinin genelinden bahsedeyim. İki tane seri var. "Modern Dünyanın Dahisi" ve "Antik Dünyanın Dahisi". Bettany Hughes adında bir tarihçi sunuyor belgeselleri. Freud, Modern Dünyanın Dahisi serisinin ilk sezonunun üçüncü belgeseli. Başlarda Bettany Hanımefendi'yi pek sevemedim ama sonradan alıştım galiba, seri güzel olduğu için belki de, mutlaka izlemeye devam edeceğim. Bu serinin ilk belgeseli Marx hakkında ve ikincisi Nietzsche.

Freud'un çocukluğu ve ilk gençliği hakkında çok fazla detaya girmemişler, bu iyi olmuş bence çünkü o zaman çok uzayabilirdi. Özgün fikirlerini ortaya atmaya başladığı zamandan sonrası anlatılıyor daha çok. Çocukluğuna dair ilgimizi çeken bir şey var yalnız, Freud babasının ikinci evliliğinden ve annesiyle babası arasında yirmi yaş fark varmış...


Bu cümleyi sevgilisi Martha kuruyor, Freud'a karşı. Tıp fakültesinde okuyan biri olarak doğruluğunu yüz yıldır koruyan bir cümle olduğunu söyleyebilirim... 


Geldik beni en çok düşündürten bölüme... Tuna Tüner'in bir tweet'ini görmüştüm "İnsan insana vesiledir." diyordu. Koskoca Freud için bile aşk kendini ve hayatı keşif sürecinde etkili olmuş. Ne diyebilirim ki, insan insana vesiledir. İnsan kendini bir başkası aracılığıyla tanır. Kendinden çıkar, bir başkasına yansır ve kendini yansımasında görür. Senin açtığın yolda seni yorumluyoruz Freud...



Psikanaliz; psişe kökeninden geliyormuş. Psişe zihnin özü demekmiş, analizi zaten biliyoruz. Psikanalizin kurucusu Freud'dan ilk taktiği alıyoruz, "kendi kendine konuşur gibi". Bırakalım danışan istediği kadar, istediği şekilde konuşsun. Burada ikinci taktik geliyor; 


"Dikkatli bir dinleyici olmak". Danışanın söyledikleri arasına alelade sıkıştırılmış mesajları duymak, alt metinleri takip etmek. Sabır ve dikkat isteyen bir süreç psikanaliz...


Travma sonrası stres bozukluğunu ortaya atan Freud'muş, savaşa katılan askerleri gözlemlemiş. Bunu hiç duymamıştım, siz de duymadıysanız öğrenmiş oldunuz :)


Bu sahne beni çok duygulandırdı. Freud bizler için çok büyük bir kaşif(?) ama her şeyden öte sadece bir insan. İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken Viyana'dan İngiltere'ye göç etmek zorunda kalıyor Freud, Yahudi kökenli olduğu için. Burada bir parantez açabilir aslında. Freud'un göçü için araya çok fazla önemli insan giriyor. Buradan anlıyoruz Freud'un önemli bir insan konumuna geldiğini. Konuya dönelim, göç esnasındaki bavulu sergileniyor müzeye dönüştürülen evinde ve bu küçük kutu bavulun içinden çıkıyor. Martha'ya 21. yaş gününde aldığı hediyenin kutusu. Freud hayatı boyunca saklamış kutuyu :')




Artık incelememin sonuna geliyoruz, hayal ettiğim gibi olmadı pek. Uzun zamandır bir şeyin incelemesini yazmamıştım, amatör oldu biraz :) Mükemmeliyetçiliğim tutmadan terk ediyorum burayı yoksa ikinci belgesele asla başlayamam...

Son bir alıntı bırakayım, belgeselde duygulanmadım demem artık, sonlarda gözlerim doldu...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder